Sankhya Bilgeğinin Arcuna'ya kazandırdığı anlayış

-Sankhya felsefesinin Arcuna’ya bildirilmesinin ardından Arcuna’nın Sankhya bilgeliğine yerleşmiş bir halde üç guna alanını aşması beklenir. Üç guna alanı yapma etme alanı olduğu için aşılması ile birlikte varılan alan Öz’ün, Öz’le (Vecd) buluştuğu. Tanımlanabilecek her şeyin de tanımlayacak olanın da çözülerek son bulduğu alandır diyebiliriz.

-Sankhya felsefesinin Arcuna’ya bildirilmesinin ardından. Arcuna’nın Sankhya bilgeliğine yerleşmiş bir halde üç guna alanını aşması beklenir. Üç guna alanı yapma etme alanı olduğu için aşılması ile birlikte varılan alan Öz’ün, Öz’le (Vecd) buluştuğu. Tanımlanabilecek her şeyin de tanımlayacak olanın da çözülerek son bulduğu alandır diyebiliriz. (Konu içerisinde 25 tattva adıyla geçen kısmın, Prusha hariç tamamına verilen ad diyelim kısaca. Üç gunaya dair ayrıca bir başlık oluşturulacak)

Arcuna’nın üç guna alanının dışına çıkıp sahip olduğu her şeyden bağımsız olarak özbenliğe (Vecd) yerleşmesi. En erdemli ve en doğru kararı alabilmesine olanak sağlayacak yegane alandır. Nitekim incelediğimiz Bhagavad Gita eseri de okuyucusundan Arcuna gibi kendi yaşamının savaş alanında her an en doğru kararlarla hareket edebilmesine olanak sağlayacak yaşam bilgeliğini kazandırmayı hedeflemektedir.

Bizde burada bir öz halinde olabildiğince kısa alıntılarla, yogiye pratiğin teori kısmını çeşitli karşılaştırma ve beraber bakıldığında anlaşılmasını kolaylaştıracağına inandığımız kaynaklarla sunmaktayız.

Reverend Jaganath’ın Samkhya felsefesine dair açıklaması ile konuyu başlatalım.

-Sankya felsefesini yoganın teorik temeli olarak değerlendirebiliriz. Yoga Sankya’nın teorik kısmını pratiğe döker

Sāṃkhya felsefesi, evreni iki temel gerçeklik üzerine kurar:

-Puruṣa: Saf bilinç, değişmeyen tanık.

-Prakṛti: Maddenin ve zihnin kaynağı olan doğa.

Carrera, bu ikiliği Yoga Sutraları'nın temelini oluşturacak şekilde açıklar. Özellikle Sutra 1.2'deki "Yogaḥ citta-vṛtti-nirodhaḥ" (Yoga, zihnin dalgalanmalarının durdurulmasıdır) ifadesini yorumlarken, zihnin (citta) Prakṛti'nin bir ürünü olduğunu ve bu dalgalanmaların (vṛtti) durdurulmasının Puruṣa'nın saf bilinciyle özdeşleşmek için gerekli olduğunu belirtir.

Carrera, Sāṃkhya felsefesinin Yoga'nın teorik temelini oluşturduğunu vurgular. Yoga, Sāṃkhya'nın teorik yapısını pratiğe döker. Bu bağlamda, Sāṃkhya'nın 25 tattva (ilke) sistemi, Yoga'nın uygulamalarında rehberlik eder. (Konunun sonunda 25 Tattva’nın açıklaması mevcut)

Bu bağlamda Maharishi Mahesh Yogi’nin çevirisinden faydalandığımız Bhagavad Gita’nın Sankhya bilgeliğinin bir kısmının aktarıldığı 12-18. Dizelere bakacağız.

II-12.

Ne benim ne senin ne de bu hükümdarların var olmadığı bir zaman hiç olmadı. Bizlerin varlığının sona ereceği bir zamanda asla olmayacak.

II-13.

Bu bedende oturan, çocukluğa, gençliğe ve yaşlılığa geçtiği gibi başka bir bedene de geçer. Bu, Bilge insanları şaşırtmaz.

II-14.

(Duyuların) nesneleriyle temasa geçmeleri, Ey Kunti’nin oğlu, soğuk ve sıcak, zevk ve ıstırap (deneyimine) yol açar. Bunlar geçicidir; gelip giderler. Onlara sabırla katlan, Ey Bharata!

II-15

Bunların (bu temasların) kendisini gerçekten de rahatsız etmediği, zevk ve acıyı denk görebildiği durumunu sürdüren insan; işte o ölümsüzlüğe yaraşır, Ey insanların en iyisi!

II-16

Gerçek olmayanın zaten bir varlığı yoktur; gerçeğin ise varlığı hiçbir zaman bitmez. Her iki ilkenin derin gerçeği nihai Gerçeği görenler tarafından bu şekilde algılanmıştır.

II-17

O bütün bu her şeye nüfus edenin gerçekten de yok edilemez olduğunu bil. Hiçbir şey bu değişmez Varlığı yok etmeye çalışamaz.

II-18

Bu bedenlerin bir sonu olduğu bilinir; bedende oturan ise ebedidir, yok olmaz ve sonsuzdur. Öyleyse, Ey Bharata, savaş!

(Bu diyalogların Arcuna’nın dharmasını ‘’Yaşamsal yükümlülük’’ gerçekleştirmesi gerken bir savaşla burun buruna olduğu anda geçtiğini hatırlatalım)

12- Efendi Krişna burada Arcuna’ya i̇çteki insanın bireysel yaşamın iç gerçeğinin kalıcı doğasını sunmaktadır. İnsandaki bu ruh yok olmaz bir doğaya sahiptir. Bedenlerin geçmiş, şimdi ve gelecekte sürekli değişmesine rağmen o hep aynı kalır. Yaşamın iç yönünün kalıcı doğası (Özbenlik) soyut bir kavramdır; bu neden efendi Krişna onu olabildiğince somutlaştırmak için bu konuda kendisi, Arcuna ve o anda orada bulunanlar açısından konuşur. Bu, öğretme işleminin önemli bir yönünü ortaya koymaktadır: Soyut kuramlar somut benzetmelerle açıklanır.

13- Bunu bilen bir insanın, bedenin ölümü konusunda çok fazla endişe duyması mümkün değildir. Ama bu bilgiyle bile sıcağı ve soğuğu, zevki ve acıyı hissetmeye devam eder. Bu durumun nasıl karşılanması gerektiği bir sonraki dizede açıklanmıştır.

Bu dizeler, Sankhya bilgeliğinin çok önemli esaslarını ortaya koymaktadır.

14- Efendi Krişna adeta şöyle demektedir: Onları hafife al, çünkü olaylar doğal olarak geldikleri gibi geçerler. Senin yaşamın, kalıcı özellikteki bir şeye dayanmalıdır, Arcuna! Yaşamın fani ve geçici yönleri üzerinde çok durma. Şunu anla ki varoluşun kalıcı Gerçeği varolmayı sürdürecek, geçici olan ise sürekli değişmeye devam edecektir. Öyleyse yaşamı geldiği gibi al. Sana yakışan budur; çünkü sana Bharata adı verilmiştir, yani ışığa, yaşamın Gerçeğine yerleşmiş büyük Bharata’nın torunu.

15- Böyle sarsılmaz bir insan ölümün etkisinin de ötesine geçer ve yaşamın değişmez yönünde yaşar; ebedi yaşama erişir. Efendi Krişna’nın amacı, Arcuna’nın göreli alandaki bütün hususların, ölüm ve yaşamın tüm sorunlarının ve hatta ölümün bile ötesinde olacağı bu durumu kazanmasıdır.

Okyanusun sınırsız durumu, nehirlerin kendisine akışından ya da buharlaşmadan pek etkilenmez. Benzer şekilde, mutlak varoluşa ait sınırsız bolluğun anlayışına ulaşmış bir insan da. Doğal olarak, göreli düzenin etkisinden bağımsızdır. İşte ona ölümsüz yaşam konumunu veren budur.

Günümüzde çok yaygın bir şekilde insanların zevk ve acıda, kazanç ve kayıpta bir itidal havasına girmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu insanlar dünyanın çeşitli faaliyetleriyle meşgullerken, bir yandan da yansız ya da kayıtsız bir davranış takınmaya çalışmaktadırlar. Ama bu şekilde anlama düzeyinde bir havaya girmeye çalışmak iki yüzlülükten ibarettir. Çoğu gerçek arayıcısı böyle bir tavrın tuzağına düşmüştür.

Anlayış, kendi kendine telkin sonucu olgunlaşmaz. İç ebedi yaşam ile varoluşun sürekli değişen dış evreleri arasındaki ilişkinin Gerçekliğini yaşamak için, öncelikle bu ve bundan önceki üç dizenin anlamlarını kavramak gerekir. İnsan bir kez bir kral olduğunu ve ülkenin kendisine ait olduğunu anladığında, hemen ülkeyle ilişkisini kullanmaya ve bir kral gibi davranmaya başlar. Bir çocuk nasıl sürekli olarak annesinin kendi annesi olduğunu hatırlamak zorunda değilse, bir kral da alıştırma yaparak sürekli kendi konumu üzerine düşünerek krallık makamını kazanmaya çalışmak zorunda değildir. Bunu bir kez anladığında artık bu ilişkiyi sürekli yaşamaya başlar. Sınırlanmalardan kurtulmayla sonuçlanan anlayış yolu işte bu kadar basittir.

16- Burada insanın özünün yok edilemezliği açıklanmaktadır. Nihai Gerçek, hiçbir zaman değişmeyen olarak tanımlanmıştır. Onun karşısında ile sürekli değişen, gerçek olmayan vardır. Çünkü hiç kuşkusuz sürekli değişen bir şeyin elle tutulur bir yanı, gerçek bir varoluşu olamaz.
Bu dizede Efendi Krişna, Arcuna’nın, yaratılışın çeşitliliğinin temelindeki Gerçeği görmesini sağlar. Mantıksal olarak, bir önceki dizedeki adımı takip eden adım budur. Gerçeği gören, yaşamın kalıcı, hiç değişmeyen mutlak durumu ile olgusal varoluşun çeşitliliğindeki, yaşamın sürekli değişen durumları arasındaki farkı burada açıkça kavrar. Ona, olgusal varoluşun çeşitliliğindeki, yaşamın sürekli değişen durumları arasındaki farkı burada açıkça kavrar. Ona, olgusal dünyadaki faaliyetin bağlayıcı etkisinin üzerine çıkmasını sağlayan istikrarı ve yükselmiş bilinç durumunu kazandıran da budur. (Bu bilinç durumunu kazandıran şeyin meditasyon olduğunu hatırlatalım)

17- Efendi Krişna, Arcuna’ya iç Gerçeğin -her şeye nüfuz eden nesnel olgusal dünyanın Varlığının- yok edilemezliğini sunmaktadır.

Her an her yerdeki Varlık ile insanın içindeki ruhun iki farklı varlık olmadığı burada açıkça belirtilmektedir. Farklı bireysel sinir sistemleri nedeniyle bunların birbirinden farklı olduğu kanısına varılır. Nasıl güneş su ve yağ gibi farklı ortamlarda parıldarken farklıymış gibi gözükürse, her an her yerdeki aynı Varlık da, farklı sinir sistemlerinde ışırken farklıymış gibi görünür ve insanın kişiliğinin öznel yönü olan ruhu oluşturur. Sinir sistemi saf ise Varlık daha çok yansır. (Burada Hatha yoganın hedefinin Sattva ‘Sade’ zihin olduğunu tekrar hatırlatalım) Bu durumda ruh daha güçlü, zihin daha etkilidir. Sinir sitemi en saf halindeyken ise Varlık Olanca tamlığıyla yansır ve ruhun iç bireyselliği sınırsız ebedi Varlık düzeyini elde eder. Öyleyse öz doğasında ruhun ölümsüz ve her an her yerde olduğu açıktır. Bu, bireyselliğin evrenselliğini ortaya koymaktadır.

Önceki dizelerde, her biri derin bir bilgeliğe sahip adımlarla, ruhun ölümsüz doğası Arcuna’ya adım adım sunulmuştu. Bu dizede ise ruhun yok edilemez doğası vurgulanmıştır. Sonraki dizelerde, olgusal yaşamın geçiciliği üzerinde durulacak ve bunun aracılığıyla da olgusal dünyanın, belirmemiş ebedi Varlığın belirmiş yönünden ibaret olduğu ilkesi anlatılacaktır.

18- Bedenin her an değişmekte olduğu çok açıktır. Bir çocuğun bedeni, bir gencin bedeni değildir; bir gencin bedeni de bir yaşlının bedeni değildir. O halde, eğer yaşam denilen şey sırasında bile ölüm kaçınılmaz bir şekilde vuku buluyorsa, bir beden ölür bir başka beden alındığında pek de yeni bir şey olmamaktadır. Öyleyse bedenin ölümüne üzülüp yas tutmanın bir anlamı yoktur. Hele hele bunun için önceden üzülmeye başlamanın hiçbir anlamı yoktur.

‘’Bedende oturan’’:Bu dize, beden ile bedenin içinde oturan ruh arasındaki ayrımı ortaya koymaktadır. Buradaki amaç, içteki ruhun farklı yönlerini sınıflandırmak değil, yalnızca yaşamın değişmez iç muhtevası ile dış bedenin yok edilebilir doğası arasındaki farkı belirlemektir.

Bununla birlikte içteki ruh iki şekilde anlaşılabilir: Birincisi, yapanı ve deneyimleyeni, zevk duyanı ve acı hissedeni oluşturan zihin ve duyularla birlikte ego olarak; ikincisi, ebedi Varlığın, kozmik varoluşunun bireysel yönü olan ve Sanskrit terminolojisinde ‘’Civa’’ olarak bilinen, ‘’ bedende ikamet eden’’ olarak.

O halde Civa, bireysellik kazanmış kozmik varoluştur; Bedenin içindeki bireysel ruhtur. Sınırlılıkları ortadan kalktığında Civa Atman’dır, aşkın Varlıktır.

Civa’nın bireyselliği ve aşkın Özbenliğin -Atman’ın- evrenselliği birleşip yaşamın aynı düzeyinde bir arada bulunduklarında, o zaman artık Brahman vardır; her şeyi kucaklayan kozmik yaşam.

Bireysel Civa, özünde Atman olduğu için burada ondan ‘’ebedi, yok olmaz, sonsuz’’ olarak bahsedilmiştir.

Bu paragrafın ardına Hayyam’dan bir dörtlük eklemek geldi.

“Tanrı evrenin canı, evrense tek bir beden

Melekler bu bedenin duyuları hep birden

Yerde gökte canlı cansız ne varsa birer uzuv:

Budur Tanrı birliği, boştur başka her söylenen.”

Sāṃkhya Felsefesine Göre 25 Tattva (Varlık İlkesi) Listesi

Sāṃkhya, evrenin oluşumunu 25 temel ilke (tattva) ile açıklar. Bu sistem, zihinsel, fiziksel ve kozmik düzeyleri kapsar.

1. Puruṣa (Ruh, Bilinç)

  • Değişmez, saf bilinç. Tanık olan öz.

  • Sāṃkhya’daki tek pasif ilke, gözlemleyen öz.

2. Prakṛti (Doğa, Maddenin Kaynağı)

  • Tüm maddi evrenin, zihnin ve bedenin kaynağıdır.

  • Aktif ilkedir, üç guṇa’yı içerir (sattva, rajas, tamas).

3. Mahat (Büyük Zihin / Kozmik Akıl)

  • İlksel zekâ ya da evrensel bilinç. Kozmik farkındalık düzeyi.

4. Ahaṃkāra (Benlik / Ego)

  • “Ben” duygusu. Kişilik oluşumunun başlangıcı.

5–9. Tanmatralar (Beş İnce Element)

  1. Śabda (Ses)

  2. Sparśa (Dokunma)

  3. Rūpa (Görme)

  4. Rasa (Tat)

  5. Gandha (Koku)

10–14. Jñānendriyās (Beş Bilgi Edinici Organ)

  1. Kulak (işitme)

  2. Deri (dokunma)

  3. Göz (görme)

  4. Dil (tat alma)

  5. Burun (koku alma)

15–19. Karmendriyās (Beş Eylem Organı)

  1. Ağız (konuşma)

  2. Eller (tutma)

  3. Ayaklar (yürüme)

  4. Anüs (boşaltım)

  5. Cinsel organ (üreme)

20–24. Mahābhūta (Beş Büyük Element)

  1. Ākāśa (Boşluk / Eter)

  2. Vāyu (Hava)

  3. Tejas (Ateş)

  4. Āpas (Su)

  5. Pṛthvī (Toprak)

25. Purusha

  • Her bireyin öz bilinci; dolayısıyla 25. ilke olarak tekrar vurgulanır.

Anlayış ve Sevgi ile buluşmak dileğiyle.
Hari Om Tat Sat.

Bhagavad Gita konusunun kaynağı

Maharishi Mahesh Yogi/Sistem yayıncılık

Tattva konusunun kaynağı

"Inside the Yoga Sutras" – Reverend Jaganath Carrera

"The Sankhya Philosophy" – Swami Vivekananda